eskiden katlanmış büyük bir fotoğraf, siyah beyaz,
fotoğrafın ortasında bir inşaat, tarlanın ortasında çelikten,
girince fotoğrafın içine, sen siyah beyaz,
etrafta koşturan insanlar, üstleri kirli, yüzleri beyaz.
sola çevirince kafanı yine bir inşaat, yolun yanında,
yeşil bir ev, eski halini bildiğin, henüz birinci kat,
etrafında iş makineleri koşuşturan, üstünde adamlar tuğla tutan.
sağa çevirince kafanı, uzakta bir tren hurdası,
eski bir TGV yan yatmış, paslı,
içinde bir çocuk, oynayan, kafasında şapkası.
girince trenin içine, sen oynayan çocuk,
kafanda şapkan, gülümseyen bir surat,
gömlek üstünde bir ceket, tek düğmeli biraz da kirli.
trenin penceresinde, solda uzakta bir balkabağı, kocaman,
kamyonetin kasasına ancak sığmış, biraz da taşmış,
sağda bir balkabağı daha, altında bir kamyonet, taşımaya çalışan.
"bu balkabakları çok büyük, yok mu küçüğü?", derinden tek bir ses,
trendeki çocuk, büyümüş, yanında birisi yüzü belirsiz,
taş sokakta yanan sokak lambası, altında bir tezgah, üstünde balkabakları.
basamakta oturan bir adam, kucağında kabak tepsisi,
nohuttan biraz büyük, etrafında renkli halkalar sıra sıra,
tepside dağılmış, gökkuşağından balkabakları.
sonra açılır gözler, yağmurluymuş bayram sabahı,
televizyonda da Hindenburg, yanmadan hemen önce,
o da siyah beyaz ve kalabalık, biraz da yağmurlu...
11 Kasım 2008 Salı
... günü
bir gün...
haftanın bir günü,
ayın bir günü,
yılın bir günü.
her yılın aynı günü.
herkesin bir günü.
yıllarca önceki bir gün
kutlana kutlana eskimiş belki de,
paketlerdeki bantlarla tutturulmuş gün.
belki de her yıl temizlenen,
herkesin kendisine yeni gibi gösterdiği bir gün.
"el atın da bi temizleyelim" partileri,
"üstüne atın da görülmesin" hediyeleri,
"hadi bir yıl daha geçti" sözleri.
gülümsemenin ardındaki buruk dudak saatleri.
herkesin bir günü.
"bir gün" ise altında isim mühürlü,
ilk özgür gün ise nefes alınan,
haktır heralde dilediğince kullanılmaya.
tek kişilik mutluluk,
tek kişilik hüzün,
tek kişilik hediye,
tek kişilik bir gün.
"tek çünkü.
doğulduğu gibi,
yaşayagelindiği gibi,"
herkes gibi...
hergün gibi bir gün.
herkesin bir günü.
haftanın bir günü,
ayın bir günü,
yılın bir günü.
her yılın aynı günü.
herkesin bir günü.
yıllarca önceki bir gün
kutlana kutlana eskimiş belki de,
paketlerdeki bantlarla tutturulmuş gün.
belki de her yıl temizlenen,
herkesin kendisine yeni gibi gösterdiği bir gün.
"el atın da bi temizleyelim" partileri,
"üstüne atın da görülmesin" hediyeleri,
"hadi bir yıl daha geçti" sözleri.
gülümsemenin ardındaki buruk dudak saatleri.
herkesin bir günü.
"bir gün" ise altında isim mühürlü,
ilk özgür gün ise nefes alınan,
haktır heralde dilediğince kullanılmaya.
tek kişilik mutluluk,
tek kişilik hüzün,
tek kişilik hediye,
tek kişilik bir gün.
"tek çünkü.
doğulduğu gibi,
yaşayagelindiği gibi,"
herkes gibi...
hergün gibi bir gün.
herkesin bir günü.
31 Ocak 2008 Perşembe
TOZ
Bak bak! Uçuşuyorlar sağda solda…
Konacaklar üstüme yine,
Birikmişleri silemeden.
Konarlar ki parlamasın,
Görünmesin alttaki beyazlık.
Bir parmak gelir arada,
“Ben” yazar ve gider…
“Sen” sana kalmış,
Eskilerin üstüne yazabilirsen…
Sonra yenileri konar üstüne.
Konarlar ki görünmesin,
Tozdan kararmış kalbin eski “Ben”leri.
Üfleyince gidiyorlar mı peki?
Görünmüyorlar da hemen.
Işık tutmak lazım üstlerine,
Belki eski bir ruh feneri ile…
Burada bir yerde olacaktı, nerde ki?
Onun da gözlerine bulaşmış,
Çapak olmuş, kaplamış tozlar.
Belki de ışığa çıkarmak lazım,
Gelsin birisi üflesin diye
Tüm nefesiyle!
Ya da şöyle güzel bir yağmur yağsa keşke
Yağsa da ruhumun tüm tozları,
Kirleri akıp gitse...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)