8 Aralık 2008 Pazartesi

rÜyA

eskiden katlanmış büyük bir fotoğraf, siyah beyaz,
fotoğrafın ortasında bir inşaat, tarlanın ortasında çelikten,
girince fotoğrafın içine, sen siyah beyaz,
etrafta koşturan insanlar, üstleri kirli, yüzleri beyaz.

sola çevirince kafanı yine bir inşaat, yolun yanında,
yeşil bir ev, eski halini bildiğin, henüz birinci kat,
etrafında iş makineleri koşuşturan, üstünde adamlar tuğla tutan.

sağa çevirince kafanı, uzakta bir tren hurdası,
eski bir TGV yan yatmış, paslı,
içinde bir çocuk, oynayan, kafasında şapkası.

girince trenin içine, sen oynayan çocuk,
kafanda şapkan, gülümseyen bir surat,
gömlek üstünde bir ceket, tek düğmeli biraz da kirli.

trenin penceresinde, solda uzakta bir balkabağı, kocaman,
kamyonetin kasasına ancak sığmış, biraz da taşmış,
sağda bir balkabağı daha, altında bir kamyonet, taşımaya çalışan.

"bu balkabakları çok büyük, yok mu küçüğü?", derinden tek bir ses,
trendeki çocuk, büyümüş, yanında birisi yüzü belirsiz,
taş sokakta yanan sokak lambası, altında bir tezgah, üstünde balkabakları.

basamakta oturan bir adam, kucağında kabak tepsisi,
nohuttan biraz büyük, etrafında renkli halkalar sıra sıra,
tepside dağılmış, gökkuşağından balkabakları.

sonra açılır gözler, yağmurluymuş bayram sabahı,
televizyonda da Hindenburg, yanmadan hemen önce,
o da siyah beyaz ve kalabalık, biraz da yağmurlu...